2 Aralık 2013 Pazartesi

Ilımlı İslam’dan Yeni Osmanlı’ya…Edremit 10Haber Gazetesindeki son yazım.



Zerdüştlük Çalışmaları Avrupa Merkezi Direktörü Dr. Khisra KHAZAİ diyor ki “Dini bir rejime karşı sosyalizmle, kapitalizmle ya da liberalizmle başa çıkamazsınız. Çünkü İslami rejim içindeki unsurlara karşı, demokratik bir tartışmaya açık olmamalarından ötürü siyasi araçlarla savaşmanız mümkün değildir.”
Ilımlı İslam kavramı ile ilk kez ABD eski Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in, 2002 yılı Temmuz ayında TESEV de yaptığı bir konuşmada ettiği laflarla ve ABD eski başkanı George W. Bush Jr. (oğul Bush) ile tanıştık. Hazret diyordu ki “Terörizme karşı savaşı kazanmak için, daha barışçıl bir dünya yaratmak için İslam dünyasındaki yüz milyonlarca ılımlı ve hoşgörülü insana ulaşmalıyız. Özgürlüğün ve serbest girişimin nimetlerinden faydalanmak isteyen insanlara hitap etmeliyiz. Türkiye, bu değerlerin, modern demokratik kurumların inşası için, dini inançların feda edilmesi gerekmeyen modern toplum ile uyumlu olduğunu gösteren iyi bir örnek sunmaktadır.”
Ilımlı İslam hakkında kim ne görüş belirtmiş, kim neler yazmış diye bakmak için internetteki arama motoruna “ılımlı İslam” yazıp tıkladığımda, sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=ılımlı+İslam adresinde bir görüş dikkatimi çekiyor: neyzen takma adını kullanan yazar “İslam dininin şeriat gibi bir mefhumu bulundukça mevhum kalacak terim” olarak tanımlıyor “ılımlı İslamı”. Birden Gölcük Adliyesinde tanık olduğum bir sohbet geliyor aklıma. Meslektaşlarımdan biri Hıristiyanlık diye bir dinin olamayacağını çünkü şeriatı olmadığını söylüyordu. Şeriatın olmaması, görece ılımlı bir yapıya sahip olması, özellikle reform hareketlerinden sonra serbesti kazanması nedeniyle Hıristiyanlığın bir din olmadığının kabul edilmesi, ılımlı İslam denen mefhumun gerçekten mevhum kalması demek olacaktır.
Ilımlı İslam oğul Bush’un bir gafı gibi görünse de aslında kökü daha derinlerde bir projenin ürünüdür. 1990 yılında Graham Fuller adlı, eski bir CIA İstihbarat Daire Başkanı, üstüne çok vazifeymiş gibi, “Türkiye yüzünü Batı’ya değil, Doğu’ya çevirmelidir. İslami yaşamı terk etmek Türkiye’yi bunalımlara sürüklemiştir” savını ileri sürmüştür.
Sovyetler Birliği dağılıp Dünya tek kutuplu, tek derebeyinin egemenliği altında küçük bir köye dönüşünce Amerikalı derin feylesoflar kuramlar üretmeye başladılar.
Francis Fukuyama kalktı tarihin sonu gelmiştir dedi. İleri sürdüğü teze göre Sovyetler Birliğinin çöküşü ile insanlık, tarihin ideolojik evriminin sonuna gelmiştir ve liberal demokrasi son ve değişmeyecek bir yönetim biçimidir. Samuel Huntington da Fukuyama’nın tezine koşut ve onu destekleyici bir tez ortaya attı. Huntington’a göre Batı’nın yeni ve uzlaşmaz düşmanı İslam dünyasıdır.
Gerek Fukuyama, gerekse Huntington elbette birer kahin değiller. Hatta bu adamlar için bağımsız düşünür bile denemez. ABD emperyalizminin, vahşi kapitalizmin, Yeni Dünya Düzeninin paralı askerleri, tetikçileri tanımı bu derin feylesoflar açısından en doğru tanımlama olacaktır.
Nerdeeeen nereye…
2002 yılında ılımlı İslam referansıyla iktidara getirdikleri anlayış bakın ne kadar muktedir oldu. Ne kadar ileri bir demokrasi kurdu. Anlatmaya sözcükler yetmez. İleri demokraasinin son örneği bu hafta yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bir yurt gezisine çıkıyor ve gideceği ilin valisi buyuruyor: 29.11.2013-02.12.2013 tarihleri dahil olmak üzere belirtilen günler arasında il genelinde (ilçeler dahil) yapılmak istenen her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşleri, basın açıklamaları, çadır kurma, stant açma ve benzeri türdeki tüm etkinliklerle belirtilen amaçlar doğrultusunda yapılacak toplu seyahatler milli güvenlik, kamu düzeni, kamu esenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla yasaklanmıştır.”
Eskiden olsa bu yaklaşım ve yasaklar “Anayasayı tağyir, tebdil ve ilgaya cebren teşebbüs” olarak değerlendirilir ve idam cezasıyla yargılanırdı. Gördünüz mü ne kadar demokrat bir ülkeyiz. Devletin valisi Anayasayı açıkça çiğniyor ve kimse sesini bile çıkarmıyor.
Okuyucularım anımsayacaktır gazetemizin 10 Haziran tarihli sayısında BOP ve Yeni Osmanlıcılık akımından söz etmiştim. İşte o BOP’u yaşama geçirebilmek için bu coğrafyada istikrarlı ve totaliter bir yönetim kurulmalı. Bu yönetim de 2002’den bu ana iktidarda olan ileri demokrat bir anlayışla mümkün olacaktır. Bu nedenle başbakan Yeni Osmanlı sultanı gibi, valiler(i) de sancak beyleri gibi davranıyor.
Ne diyelim hayırlı olsun ve
Çok Yaşa sultan 1. Teyup…

İşlerimin yoğunluğu ve epeydir ihmal ettiğim iki kitap çalışmam nedeniyle bir süre yazılarıma ara vereceğim. Sizlerle olmak çok keyifliydi. Umarım siz de benim kadar keyif almışsınızdır yazılarımı okurken. Görüşmek üzere…
Hoşçakalın, dostça kalın, sevgiyle kalın…