Başlıkta gene Latince bir söz
var. Milattan iki yüzyıl önce yaşamış Romalı bir yazar söylemiş bu lafı. Anlamı
Ben bir İnsanım ve İnsana Dair Hiçbir Şey Bana Yabancı Değildir. Gerçekten öyle
mi? Gerçekten insana dair hiçbir şey bize yabancı değil mi? Öyleyse neden küçük
çocuklara, yaşlı insanlara biber gazı sıkıldığında, gencecik kızlar saçlarından
tutulup yerlerde sürüklendiğinde, gencecik delikanlılar polis kurşunuyla
öldürüldüğünde isyan ediyorum? Neden ayağa fırlayıp bunları yapanlar insan
olamaz diye haykırıyorum?
Aslında bunları yapanlar insandan
başka bir şey olamaz. Bunu da çok iyi biliyorum.
Hangi hayvan yapar insanın insana
yaptığını? Hangi hayvan sırf kendisinden değil diye başka bir hayvana işkence
yapar? Hangi hayvan salt kendisi gibi yaşamıyor diye başka bir hayvanın
yavrularını basınçlı suyla ıslattırıp, dövdürür? Yandaşlarımı kovuklarında zor
tutuyorum diyen bir tavşan gördünüz mü? Ya da sen neden siyah değilsin diye
kargaları martılara saldırtan bir akbaba? Bütün bunları kendi türüne yapan tek
canlı insandır.
İnsanın ve insanlığın pek çok
tanımı yapılmıştır. Her bilim kendi bakışıyla tanımlar insanı. Biyolojiye göre
insan konuşan hayvandır. Sosyoloji insan toplumsal hayvandır der.
Felsefecilerin bir kısmı insan düşünen hayvandır derken bir kısmı gülen
hayvandır şeklinde tanımlar. Oysa papağanlar, muhabbet kuşları hatta kargalar
konuşabilir. Düşünmeyi çözüm üretmek olarak algılayan felsefeciler
ulaşamadıkları karınca yuvasına çöp sokup üstüne yapışan karıncaları dışarı
çeken ve yiyen maymun türlerini görmediler mi? Yunuslar hep gülümsemez mi?
Karıncalar, arılar son derece düzenli bir işbölümü ve organizasyonla topluluk
halinde yaşamaz mı? Bilim dallarının kendilerine göre yaptıkları tanımların
hiçbiri insanı kesin ve ayırıcı olarak tanımlamıyor demek ki. Peki, o zaman
insan nedir? Gerçekten hangi özelliğiyle ayrılır hayvanlardan? Bence bu sorunun
tek yanıtı var: İnsan kan güden hayvandır.
Hayvanların dünyasında kan davası
yoktur. Hayvanlar kavga eder, bir taraf yenilir, savaş alanını terk eder ve
sorun çözülür. Ne kazanan taraf kaybedeni kovalayıp yok etmeye çalışır ne de
kaybedenler hile ve tuzakla yeni bir savaşı kazanmak için plan yapar. Ya da
kavgada kendisini yenen tarafın ailesinden intikam almaz. Hakça bir kavgada
yenilmiştir, sorun çözülmüştür.
İnsan ne yapar? Yıllarca planlar
kurar. Yalanlar söyler. Hile yapar. İftira atar. İntikam almak için seksen
hatta yüz yıl bekleyenleri bile vardır. Kavga dedelerinden babalarına,
babalarından da kendilerine miras kalmıştır. Hakça olmayan, güçlünün yanında
yer aldıkları bir savaşta daha zayıf olanlar tarafından yenilmeyi hazmedemez.
Yenilgiyi kabul etmiş gibi görünür. Kazanana uyduğunu gösterir. Ama her
fırsatta çevresindekiler başta olmak üzere yalan söyler, iftira atar kazanana.
Hakça bir kavgada asla galip gelemeyeceğini bilir ve yıllarca altını oyar.
Sonra bir gün intikam çığlıklarıyla hatta zamanında kendisini koruyamayan
arkadaşlarıyla birlik olup yeniden kavga çıkarır. Bazen kazanır bazen de
kaybeder. Kazansa da kaybetse de kan davasından vazgeçmez. Dayak yediklerinin
ailesinden her bir birey ayaklarına kapanıncaya kadar sürdürür çabasını. Bir
dönem zorbalıkla suçladıklarından daha zorba olurlar.
Yaşadığımız günler seksen yıllık
bir kan davasının ürünüdür. Yalanlarla, iftiralarla, hileyle, dümenle
zayıflattıklarını sandıkları bir aileyi yok etme çabasının son çırpınışlarıdır.
Hiçbir şeye tahammülleri kalmamıştır. Ağaca, parka, adlara, insanlara,
düşüncelere, yürüyenlere, duranlara, bağıranlara, konuşanlara, susanlara,
gülenlere, ağlayanlara, şarkı söyleyenlere, dans edenlere, oturanlara,
koşanlara, uyuyanlara, uyanık olanlara, doktorlara, avukatlara, mühendislere,
işçilere, öğrencilere, memurlara, erkeklere, kadınlara, çocuklara, kuşlara,
kedilere, köpeklere… Kendisi gibi olmayan hiçbir şeye tahammülü yoktur
zorbanın. Herkes, her şey koşulsuz biat edene kadar sürecek bu kavga der. Evet,
sürecektir bu kavga ama herkes, her şey biat edene kadar değil yeryüzü
aşkın yüzü oluncaya dek.