sabrın çiçeklerini açtığı yerde
asla kapanmaz yaşanan defter
çünkü tarihin en güzel yerinde
son sözü hep direnenler söyler
(Adnan Yücel)
Her şey bir parkın yıkılıp AVM
yapılmak istenmesiyle başladı. Önce çevreciler parka yerleşti, ağaçları
kestirmeyiz dediler. Ardından çevre sakinleri geldi. Nefes alınacak tek
yeşilliği yok ettirmeyiz diye. Sonra… Sonrası malum. Taksim Meydan Savaşı
başladı. Bir kıvılcımdı bu. Yangına dönüştü. Taksim alevi Bakırköy’e, Gazi
Mahallesi’ne, Kadıköy’e sıçradı. Ankara, İzmir, Kocaeli, Mersin, Adana, Samsun,
Balıkesir, Antalya derken tüm ülkeye yayıldı, yetmedi İspanya, İsviçre,
Hollanda, Fransa hatta ABD’de yankı buldu. Üç-beş ağaç yaptı bunu. Bir parkı
korumak için dünya ayaklandı. 1. Dünya Savaşı da Avusturya
veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın
28 Haziran 1914’te Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi
tarafından Saraybosna’da
öldürülmesiyle başladığına inanıyorsanız
buna da inanırsınız.
Oysa bir parka sahip çıkmak kente
sahip çıkmaktır. Kente sahip çıkmak ülkeye sahip çıkmaktır. Ülkeye sahip çıkmak
uçurumun eşiğine getiren politikalara dur demektir. Taksim Gezi Parkı ve
parktaki ağaçlar yalnızca birer simgedir.
3 Kasım 2002’den bu yana ülkemiz
AKP’nin tek parti hükümetlerini yaşamaktadır, yani 11 yıldır kesintisiz
iktidar. İlk beş ayı dışında da başbakan aynı isim: Recep Tayyip Erdoğan. Her fırsatta
1923-1946 arasındaki tek parti dönemi icraatlarını eleştirdiler. Her fırsatta
ne kadar mağdur edildiklerini ileri sürdüler. Her fırsatta yaşam biçimlerine
müdahale edildiğini iddia ettiler. Diktatörlerden ve darbecilerden hesap
soracağız dediler. Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı soruşturmalarını başlattılar. Bu
soruşturmaları kullanarak tüm muhalifler üzerinde baskı yarattılar. İstedikleri
gibi karar vermeyen yargıç ve savcıları görevden uzaklaştırdılar, sürdüler.
1923’ten bu yana halkın dişiyle tırnağıyla yoktan var ettiği her şeyi sattılar.
Elde edilen gelirle IMF’ye borç ödeyip kapattık dediler. 11 yılda 23,5 milyar
dolar IMF borcunu kapatırken kamu dış borcunu 130 milyar dolara çıkardıklarını
gizlediler. Askeri, işçiyi, öğrenciyi, memuru, işsizi kısaca işlerine gelmeyen
bir şey söyleyen herkesi hain ilan ettiler. Kısaca 2002’den bu yana girdiği her
seçimden oy oranını artırarak çıkan AKP ve Erdoğan yüksek oy oranına yaslanarak
çoğunluk diktasını kurdular. Mağdur edildiklerini söyledikleri tek parti
iktidarından daha insafsız bir iktidar oldular.
Cumhuriyetin bir diktatörlüğe
dönüştüğünü söylüyorduk, yeter artık diyorduk, içerde ve dışarıda
eleştirdiğiniz diktatörlerle(!) aynı duruma geliyorsunuz diyorduk, ülkemiz
üzerindeki emperyalist emellere hizmet etmekten vazgeçin diyorduk, halka yalan
söylemeyi bırakın, hakaret etmeye son verin diyorduk. Duymazdan geldiler.
Askeri etkisiz bırakırken yetkisini artırıp ağır silahlarla donattığınız polis
ordusuyla olacakların önüne geçemezsiniz diyorduk. Mağdur edebiyatıyla,
yalandan gözyaşlarıyla, kabadayılıkla, makarnayla, kömürle halkı
kandıramazsınız diyorduk. Güneşi balçıkla sıvayamazsınız, mızrak çuvala
sığmıyor, alem kör millet sersem değil diyorduk. Diyorduk da bir kulaktan
giriyor ötekinden çıkıyordu.
Ok yaydan fırlamıştır artık ya da
Jül Sezar’ın dediği gibi “Alea iacta est”(zarlar atıldı bir kere). Üç şeyin
geri dönüşü yoktur geçen zamanın, söylenen sözün ve yaydan fırlayan okun…
Taksim Gezi Parkında başlayan
direniş yayılarak sürecektir. Diktatörlükle suçladığı ve iki ay ömür biçtiği
Beşar Esad kardeşinden önce inebilir iktidardan. Çünkü Adnan Yücel’in söylediği
gibi
Son sözü hep direnenler söyler
Ancak asıl iş ondan sonra
başlayacak. Ukrayna’da Turuncu Devrimle başlayan ve Arap Baharıyla devam eden
sürecin bir uzantısı olacaksa yaşananlar direnmenin de bir anlamı kalmaz. Yeni
ve yaşanılır bir ülke için, onurlu bir yaşam ve tam bağımsız bir ülke için
yeniden kolları sıvamak gerekecek.
…
sen ki bilirsin kır çiçeklerini
hangi rüzgar dağıtırsa dağıtsın yeniden çoğalırlar
ve bir gün güneşin suları öptüğü zaman
özgürlük renginde sevgiyle açılırlar
toprağın ilk sancısından beri kaç ihanet gördüler
kaç güzelliği kurban verdiler
ne yollar tükendi ne bahçeler
belki yorgun belki yenik belki yaralı
bitmedi daha sürüyor ve sürecek o kavga
gözleri bağlı bir karanlıkta belki susulacak
hiç konuşulmadan yaşam savunulacak
belki de bir zamanlar usta bilinenler
çıraklardan önce adlar, adresler sayacak
kalabalık cehennemi bu yalnızlıkta
yalnızca direnmeler suluyor çiçekleri
yılmayan gözler dikiliyor ufuklara
okuyorlar dayanmanın bitimsiz şiirlerini
yaşayan kimdir gerçekte ölen kim
yaşarken bile tükenenler, yılgın yılgın düşenler mi
yoksa çekilip tarihin burçlarına
bayrak bayrak düşenler mi
işte deniz, işte mazlum, işte fatih
bitmedi daha sürüyor ve sürecek o kavga
belki yenik belki yorgun belki yaralı
bitmedi daha sürüyor ve sürecek o kavga
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
hangi rüzgar dağıtırsa dağıtsın yeniden çoğalırlar
ve bir gün güneşin suları öptüğü zaman
özgürlük renginde sevgiyle açılırlar
toprağın ilk sancısından beri kaç ihanet gördüler
kaç güzelliği kurban verdiler
ne yollar tükendi ne bahçeler
belki yorgun belki yenik belki yaralı
bitmedi daha sürüyor ve sürecek o kavga
gözleri bağlı bir karanlıkta belki susulacak
hiç konuşulmadan yaşam savunulacak
belki de bir zamanlar usta bilinenler
çıraklardan önce adlar, adresler sayacak
kalabalık cehennemi bu yalnızlıkta
yalnızca direnmeler suluyor çiçekleri
yılmayan gözler dikiliyor ufuklara
okuyorlar dayanmanın bitimsiz şiirlerini
yaşayan kimdir gerçekte ölen kim
yaşarken bile tükenenler, yılgın yılgın düşenler mi
yoksa çekilip tarihin burçlarına
bayrak bayrak düşenler mi
işte deniz, işte mazlum, işte fatih
bitmedi daha sürüyor ve sürecek o kavga
belki yenik belki yorgun belki yaralı
bitmedi daha sürüyor ve sürecek o kavga
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder