21 Mayıs 2017 Pazar

Gecikmiş Bir 19 Mayıs Yazısı



Birinci Cihan Harbi –bakmayın siz bozguncu solcuların Birinci Paylaşım Savaşı demelerine, hele paylaşılacak parsanın cihan imparatorluğu Devleti Ali Osmani demelerine, hiç Allah’ın yeryüzündeki gölgesi halifei müminin Sultan VI. Mehmet Vahideddin Efendimiz izin verir miydi böyle bir kepazeliğe, Devleti Ali Osmani cihat ilan ettiğinde Anadolu’daki Müslüman Türkler dışında sancağın altında Müslümanların toplanmamış olmasına da bakmayın, onlar zaten haindi- bu arada nerede kalmıştık? Hah tamam, Birinci Cihan Harbinde kalmıştık. Harp nihayete ermiş, Müslüman kayzerin beceriksiz askerleri Evropa’da basiretsizlikleri neticesinde mağlubiyetin acı şerbetini içince, -Çanakkale gibi havanın güzel olduğu yerlerde- üçler yediler kırklar erenler evliyaların imdadına yetiştiği –Sarıkamış çok soğuk olduğu içün bu erenler evliyaların soluğu donmuş-, Kuttül Amare gibi en büyük cephelerde İngiliz küffarını perişan etmiş –Kanal Cephesinde acayip dayak yemişiz ama o cephe zaten önemli değil süt cephesi kabilinden bir şey- Osmanlı ordusu da mağlup sayılmış –ama Almanya futbol denen küffar oyununda Dünya Şampiyonu olduğunda neden bizi de şampiyon saymadılar bilinmez-. Mağlubiyetten sonra memlekete misafir ettiğimiz İngiliz küffarı, Frenk gavuru, Yunan keferesi ve İtalyan tömberi –onlara bir sıfat kalmadı idare ediverin gari-  hidayete ermişler ve Müslümanlığın ne büyük bir din olduğunun farkına varıp, halifei müminine hizmete başlamışlar. O kadar ki ünlü dürrüklerden[i] Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin“Dünya düzeninin sebebi olan ve kıyamet gününe kadar Ulu Tanrı’nın daim eyleyeceği İslâm Halifesi Hazretleri’nin veliliği altında bulunan İslam memleketlerinde bazı kötü kimseler anlaşarak ve birleşerek ve kendilerine elebaşılar seçerek Padişah’ın sadık uyruklarını hile ve yalanlarla aldatmakta, yoldan çıkartmaktadırlar. Padişahın yüksek buyrukları olmaksızın asker toplamaktadırlar. Görünüşte askeri beslemek ve donatmak bahaneleriyle, gerçekte ise mal toplamak sevdasıyla, şeriata uymayan ve yüksek emirlere aykırı bir takım haksız ödemeler ve vergiler koymakta ve çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mal ve eşyalarını zorla almakta ve yağmalamaktadırlar. Böylece insanlara zulmetmekte, suçlamakta ve Padişahın ülkesinin bazı köy ve şehirlerine saldırmak suretiyle tahrip ve yerle bir etmektedirler. Padişahın sadık tebaasından nice suçsuz insanları öldürmekte ve kan döktürmektedirler. Padişah tarafından atanmış bazı dini, askeri ve sivil memurları istedikleri gibi memuriyetten çıkarmakta ve kendi yardakçılarını atamaktadırlar. Hilâfet merkezi ile Padişah ülkesi arasındaki ulaştırmayı ve haberleşmeyi kesmekte ve devletin emirlerinin yapılmasına engel olmaktadırlar.
Böylece, hükümet merkezini tek başına bırakmak, Halifenin yüceliğini zedelemek ve zayıflatmak suretiyle yüksek Hilafet katına ihanet etmektedirler. Ayrıca Padişah’a itaatsizlik suretiyle devletin düzenini ve asayişini bozmak için düzme yayımlar ve yalan söylentiler yayarak halkı azdırmaya çalıştıkları da açık bir gerçektir. Bu işleri yapan yukarıda söylenmiş elebaşılar ve yardımcıları ile bunların peşlerine takılanların dağılmaları için çıkarılan yüksek emirlerden sonra bunlar, hala kötülüklerine inatla devam ettikleri takdirde işledikleri kötülüklerden memleketi temizlemek ve kulları fenalıklardan kurtarmak dince yapılması gerekli olup, Allah’ın “öldürünüz” emri gereğince öldürülmeleri şeriata uygun ve farz mıdır” Beyan buyrula?
Cevap: Allah bilir ki olur.
Dürrizâde El-Seyid Abdullah
Böylece Padişahın ülkesinde savaşma kabiliyeti bulunan müslümanların adil Hâlifemiz Sultan Mehmet Vâhdettin Han Hazretlerinin etrafında toplanarak savaşmak için yapacağı davet ve vereceği emre uymak suretiyle adı geçen asilerle çarpışmaları dince gerekir mi? Beyan Buyrula.
Cevap: Allah bilir ki gerekir.
Dürrizâde El-Seyid Abdullah
Bu takdirde, Halife Hazretleri tarafından sözü edilen asilerle savaşmak üzere görevlendirilen askerler, çarpışmazlar ve kaçarlarsa büyük kötülük yapmış ve suç işlemiş olacaklarından dünyada şiddetle cezayı, ahirette de çok acı azâbı hakk ederler mi? Beyan Buyrula.
Cevap: Allah bilir, ederler,
Dürrizâde El-Seyid Abdullah
Bu takdirde, Halife askerlerinden asileri öldürenler gazi, asilerin öldürdükleri şehit sayılırlar mı? Beyan buyrula.
Cevap: Allah bilir ki, sayılırlar.
Dürrizâde El-Seyid Abdullah
Bu takdirde, Padişah’ın asilerle savaşmak için verdiği emre itaat etmeyen müslümanlar, günahkar ve suçlu sayılıp şeriât yargılarına göre cezalandırılmayı hak ederler mi? Beyan buyrula.
Cevap: Allah bilir ki, ederler.
Dürrizâde El-Seyid Abdullah”
fetvasına dayanarak misafirlerin misafirliğine itiraz edenler hakkında idam fermanları çıkarılmıştır. Kimdi bunlar? “Selanikli Mustafa Kemal Efendi, Eski yirmi yedinci fırka kumandanı miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, Eski yirminci kolordu kumandanı Mirliva Salacaklı Fuat Paşa ile Eski Vaşingtın (Washington) elçisi ve Ankara milletvekili Midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile Üniversite Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanım”.
16 Mayıs 1919 günü Bandırma vapuru ile İstanbul’dan ayrılan ve 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a ayak basarak emperyalizme karşı başarıya ulaşacak ilk ulusal direnişi başlatan Atatürk hain; işgalcileri baş tacı eden, Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşacağını anlayınca “Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı General Harringthon cenablarına.
İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devleti fahlmesine iltica ve bir an evvel İstanbul'dan mahalli ahara naklimi talep ederim efendim.
16 Teşrinisani (Kasım) 1922Halifei Müslimin Mehmet Vahidettin” diye mektup yazan 36. Padişah VI. Mehmed Vahideddin/Vahidüddin/Vahdettin cihan padişahı, kahraman öyle mi?
Hadi oradan…
Bir de Atatürk Anıtlarına çelenk koymayı izne mi bağlamışlar ne? İzinsiz çelenk koyunca ne yapacaklar çok merak ettim. Tutuklayacaklar mı? Dava mı açacaklar? Öyle bir dava açılırsa kendi adıma, iddianameyi madalya gibi göğsüme asarım çünkü biz Bursa Nutkunu okuduk ve pusula belledik haberiniz olsun.
“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; 'Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.' diyecek.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!”
Son olarak:
“Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.”
Saygıyla…



[i] Dürrük; Olmamış işler peşinde olmak ya da hamlık anlamında argoda kullanılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder