3 Ekim 2013 Perşembe

Demokraasi… 4 Ekim tarihli Edremit 10Haber Gazetesindeki yazım

Aylarca yaygara kopardı Büyük Usta:
Bir demokrasi paketi hazırladık, göreceksiniz acayip demokratikleşeceğiz, başımız göğe erecek, Esad çekip gidecek, AB bizi almak için yalvarmaya başlayacak, ABD ayaklarımıza kapanacak ‘ne olur bizi de demokratikleştirin’ diye, Putin’in ağzının suyu akacak, Merkel ‘neden benim aklıma gelmedi’ diye dövünecek vs vs.
Nihayet açıkladı paketi. Açıkladı ve paketten demokraasi çıktı. Açıkçası bu kadar demokraasi bizi bozar. Biz halk olarak bu kadar demokraasiye alışkın değiliz. Bize demokrasi yeterdi ve Usta.
Diyorlar ki Dağ fare doğurdu. Ne bekliyordunuz ki? Demokrasiyi varacağı noktaya giderken bineceği bir tramvay olarak gördüğünü söyleyen bir anlayıştan ne bekliyordunuz? Zaten serbest olan, sözde yasaklı üç harfin kullanılması, zaten her yerde taktıkları sıkmabaşın yasal düzenleme ile kamuya girmesi, Vahabi İslam anlayışına karşı çıkışın nefret suçu kapsamına alınması, işlevsiz kalmış ve ırkçı yönleri bulunan “Andımız”ın kaldırılması dışında ne bekliyordunuz? Gazetecilik için söylenen klasikleşmiş bir söz vardır: Köpek insanı ısırırsa haber olmaz ama insan köpeği ısırırsa haber olur diye. Ben de diyorum ki dağ fare doğurursa şaşılmaz asıl şaşırmamız gereken farenin dağ doğurması olmalıdır.
O nedenle ne başlıkta ne de yazıda yazım yanlışı yok. 30 Eylülde açıklanan şey demokrasi paketi falan olamaz. Olsa olsa demokraasi hatta demokraaasi paketi olabilir.
Hani bir laf vardır Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir diye. 29 Eylül günü ne kadar demokratikleşeceğimiz belliydi. İstanbul Maltepe Gülsuyu mahallesinde, mahalleyi çetelerden kurtarmak isteyen mahalle sakinlerinin üzerine ateş açılmıştı. Bu sırada üç kişi yaralanmıştı. Bu haber üzerine yarası en ağır olan Hasan Ferit Gedik ölürse bunun sorumlusu siyasi iktidar olur yorumunu yapmıştım.
"Polis asli işini yapmaz, siyasi iktidarın silahlı koruyucusu olursa çeteler türer. Mantar gibi biten çetelere karşı da mahalle halkı önlemini alır. Hasan Ferit Gedik yaşamını kaybederse bunun sorumlusu, asli işi halkı korumak olan polisi kendi silahlı gücü durumuna getiren boşbakan ve AKP iktidarı olacaktır." demiştim.
Bu yorumdan yaklaşık onbeş saat sonra Hasan Ferit Gedik'in ölüm haberi geldi. Bizim ne kadar demokratikleşeceğimiz de bu cinayetle belli olmuştu.
Boşbakan elindeki silahın kabzasına bir çentik daha atabilir. Saçma sapan, bomboş, hayal kırıklığı demokrasi paketleri yerine yurttaşlarının adam gibi yaşayabilmesi için asgari yapılması gerekenleri yapsa yeterdi. Polisi kendi özel ordusu olarak kullanmayıp, asli görevine iade etse yeterdi. Yurttaşlarını "Çapulcular-Biatçılar, Tinerciler-Kindarlar, Alkolikler-Dindarlar vs" ayırmasa yeterdi. Can alan polis için "Destan yazdılar" demese yeterdi. Doğru söyleyen müezzine sahip çıkıp teşekkür etseydi yeterdi. Gezi Parkında ilk direniş başladığında, üstlerine kudurmuş köpek gibi polisi saldırtmayıp toplananlarla bir bardak çay içseydi yeterdi. Yalnızca bunları yapsa 31 Mayıs'tan bu yana bu kadar insan ölmezdi.
Barış çağrısı yapıp, Güneydoğu/Kürt açılımını ilan ettiğinde sormuştu: Şehit cenazelerinin durmasını istemiyor musunuz? Elbette dağlarda şehit edilen askerlerimizin cenazelerini görmek istemiyoruz ama sadece insanca yaşamak istediği için şehirlerimizde insanların ölmesini de istemiyoruz.
Akan kanın durmasının tek yolu vardır: Edebiyle ayrılması. Aksi takdirde bu öfke bu kin daha çok çocuğumuzu aramızdan alacak.
Bu aralar güzel şeyler duymaya çok ihtiyacımız var. Berkin, güzel gülüşlü çocuk, bari sen uyan...

Sevgiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder